20 Kasım 2019
Meslek Yüksekokulu Adalet ve Çocuk Gelişimi Programının ortaklığında 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde gerçekleştirilen “Çocuk(luk) Yap(ma)!” panelinde; nüfus politikalarının çocuk nüfusuna etkileri, çocukların dijital dünyada ve tıbbı müdahalede mahremiyet hakkı ve çocuk-ebeveyn iletişiminde alternatif yollar değerlendirildi.
Adalet Programı Öğretim Görevlisi Münevver Kübra Bakırcı’nın moderatörlüğünde yapılan panelin ilk konuşmacısı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özlem Sertkaya Doğan, nüfus politikalarının çocuk nüfusunda meydana getirdiği değişim üzerine konuştu.
Türkiye giderek yaşlanıyor
Dünyada ekonomik gelişmişlik seviyesine göre 3 farklı nüfus politikası uygulandığını söyleyen Prof. Dr. Doğan, Türkiye’de ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılından 1965’e kadar nüfus artış hızını yükselten pronatalist nüfus politikaları, 1965-2014 arasında nüfus artış hızını düşürmeye yönelik antinatalist politikalar uygulandığını, 2014’ten itibaren ise tekrar pronatalist politikalara geçildiğini belirterek, “Bugün nüfusun fazla olduğu ve pronatalist politikalara ihtiyaç olmadığı söyleniyor. Aslında ihtiyaç var. Çünkü nüfus politikaları uygulanması en zor politikalardır. Direkt insanı ilgilendirdiği için uzun vadede sonuçları alınır. Kimseye zorla evlenin veya çocuk sahibi olun diyemezsiniz. Halkın belli bir bilinç seviyesinde olması gerekir. Nüfusla ilgili politikalar 50 yıllık, 100 yıllık süreçler için yapılır. Dolayısıyla bu politikayı bugünden itibaren uygulamamız doğru bir karar.” diye konuştu.
Türkiye’nin nüfus piramidine göre 20-24 yaş grubundan itibaren nüfus artış hızının düştüğünü belirten Prof. Dr. Doğan, “Toplam nüfus içinde 0-14 yaş arası genç bağımlı, 15-65 yaş arası faal, 65 yaş ve üstü yaşlı bağımlı olarak geçiyor. Birleşmiş Milletler (BM) tanımına göre bir ülkenin toplam nüfusunun içinde yüzde 8 ile 10 arasında 65 yaş üstü nüfus varsa o ülke artık yaşlanma eğiliminde olan bir ülkedir. Ve yeni nüfusla beslenmesi gerekir. Türkiye BM’nin tanımına göre artık yaşlı ülkeler kategorisindedir. Çünkü yurdumuzda 65 yaş ve üstü nüfus, toplam nüfusumuzun yüzde 9’unu kapsıyor. Ve yapılan nüfus projeksiyonlarına göre bu oran 2023 yılında binde 10 seviyesine, 2050’de binde 13 seviyesine çıkacaktır. Yani Türkiye nüfusu hızlı yaşlanma eğilimindedir. Bu nüfus projeksiyonu günümüzde tekrar pronatalist politikaların uygulanmasını zorunlu kılıyor.” ifadelerini kullandı.
“Sosyal medyada çocuğun mahremiyeti ihlal ediliyor”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Esra Gültekin, sosyal medyada çocukların yer alış biçimlerinin ortaya çıkardığı problemleri çocukların manevi bütünlükleri ve hukuk açısından değerlendirdi.
Anne babaların sosyal medyada çocuğu paylaşım nesnesi haline getirerek kişilik haklarını ihlal ettiğini söyleyen Gültekin, “Dijital dünyada çocuğun anne rahmindeki halinden başlayarak bütün öyküsü paylaşılıyor. Yemesi, içmesi, gülmesi, ağlaması, çıplak halleri veya uyurken ki halleri bile buna dâhil ediliyor. Mahremiyet dediğimiz şey insanların başkalarıyla paylaşmak istemediği gizli halleridir. Mahremiyet bir haktır. Çocuğun her halinin sosyal medyada paylaşım nesnesi yapılıyor olması onun mahrem alanının kamuya açıldığının göstergesidir. Üstelik bu ihlali anne babalar yapıyor. Kural olarak ve tabiatımız gereğince anne baba çocuğun koruyucusudur ama bu perspektiften bakınca bilinçli ya da değil zarar veren de yine onlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Çocukların dijital dünyadaki sınırlarını kendileri çizmediği gibi bu sınırları kontrol edecek mercide de olmadıklarına dikkati çeken Gültekin, bu konuda hukuksal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Sosyal medyada doğduğu andan itibaren sürekli poz veren, gülen çocuklar var. Hayatın böyle olduğuna dair bir kanı gelişiyor. Bu kanı üzerinden sürekli odaktasınız, takip ediliyorsunuz. Bu durum herhangi bir insan için sürdürülebilir değildir. Bir anda gerçek hayatla karşılaştığınızda bunun yaratacağı travmaların tahmin edilmesi güç değil. Diğer önemli konu ise ekonomik istismar. Aileler önce masum şekilde paylaşıyorlar ama bir süre sonra reklam teklifleri alıyor, ekonomik kazanç elde ediyorlar.”
Mahremiyet ihlaline karşı Anayasa’nın temel hak ve hürriyetleri ile Medeni Kanun’dan yararlanabileceğinin altını çizen Gültekin, “Çocuk Koruma Kanunu ve bizim için bağlayıcı uluslararası sözleşmelerden de faydalanabiliriz. Yaptırım olarak sadece anne babaya hapis veya para cezası anlaşılmasın. Durdurma var, eğitim danışmanlığı alınması, çocuğa yeni aile edindirilmesi gibi birçok düzenleme var. Çocuğun menfaatine olan yaptırım hangisiyse idarecilere ve hâkimlere düşen bunun tespiti olacaktır.” diye konuştu.
“Çocuklarınıza değerli olduklarını hissettirin”
Tıbbı müdahalede çocukların rızası konusunda yasal düzenlemeler ve uygulamalar ile ilgili bilgi veren Dr. Yakup Gökhan Doğramacı, bu konuda 1219 Sayılı Kanun’un çocukların tıbbı müdahalede veli ya da vasinin rızası şarttır görüşünün temel alındığını kaydetti.
Çocuklarla ebeveyn arasındaki geleneksel ilişki biçimlerinin dışında alternatif ilişki yöntemleri üzerinde duran Psikolog ve yazar Nihan Kaya, hem çocuklar hem yetişkinler için içgüdülerin önemine dikkati çekti.
Bir yetişkinin çocuklar için yapabileceği en iyi şeyin kendilerini değerli hissetmesini sağlamak olduğunun altını çizen Kaya, “Çocuğun hiyerarşi olmadan bizimle eşit şekilde etkileşim halinde olması gerekiyor. Çocuk evde ne kadar saygı görürse dışarıda da yanlışın yanlış olduğunu o kadar iyi anlayabilir. Çocuk evde yanlışı, acıyı alırsa dışarıda karşı çıkmayı akıl edemiyor, çünkü yanlışın yanlış olduğunu anlamıyor. İstismar edilmesinin nedeni de bu aslında. Çocuğa kendisinin suçlu olduğu öğretildiği için çocuk utanıyor, sesini çıkaramıyor.” dedi.
“Çocuk(luk) Yap(ma)!” paneli soru-cevap faslının ardından sona erdi.